SICAK SICAK
Kadınlarımızı, annelerimizi ve anne olucak gençlerimizin başına gelen onca yaşanmışlık ve acılara kayıtsız kalamadım ve bir birey olarak bu konuyu kaleme aldım.
Kadınsız bir dünya yaşanmaz olur
Kadın mazlum kadın garip çilekeş
Kadınsız bir dünya yaşanmaz olur
Kadın sevse vezir eder kocayı
Kadınlar evlerde tüttürür bacayı
Kadınlar doğurur doktor hocayı
Kadınsız bir dünya yaşanmaz olur
Kadınlarımızın yaşadıkları şiddeti ve tacizi engellemek birincil vatandaşlık görevimiz olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyetimizin temellerinde Kadına olan önemi
Çağımızın güncel tartışmaları arasında “kadın hakları” ve “kadın-erkek eşitliği” önemli bir yer tutmaktadır. Gelişmiş ülkelerde hatta bazı gelişmekte olan ülkelerde kadın ve erkek, içinde doğup büyüdükleri, yaşamlarını sürdürdükleri toplumda eşit hak ve sorumluluk taşıyan bireyler olarak yerlerini almışlardır.
Hızla değişen ve evrimleşen çağdaş toplumlara damgasını vuran özelliklerin başında, daha fazla eşitlik ve özgürlük arayışlarıyla birlikte, bireyler ve kategoriler arası farklılaşma ve bu farklılaşmaya karşı hoşgörü gelir. Tüm toplumlarda kadının rolü çok yönlü ve çok boyutludur.
Kadınlar yuvanın tek emekçisi
Kadın kocasının hep destekçisi
Kadınsız bir dünya yaşanmaz olur
Kadın bize Hakk'tan gelen emanet
Kadın ayağının altında cennet
Kadının yüreği dolu merhamet
Kadınsız bir dünya yaşanmaz olur
Kadınlar anadır bizi doğuran
Kadın ak sütüyle bizi doyuran
Kadındır şefkatle bizi yoğuran
Kadınsız bir dünya yaşanmaz olur
Kadınlara yönelik vahşice ve insalık dışı gördüğüm bütün davranışları kınıyor ve Türk Adaletinden en derin duygularımla cezalandırılmasını diliyorum.
Nedenler Hakkında Konuşalım
Bazen politik, bazen siyasi, bazen de insani duygularımı haykırmanın en güzel yolunun bu olduğu düşüncesindeyim. Bir çocuğun çığlığına yardım etmek istiyor, bir mehmetciğin kalemi olup sayfalarca yazılar yazmak istiyorum.
Gururlanma insanoğlu
Ne ilk nede sonuncusun
Gururlanma insanoğlu
Zannetme ki burada ilksin
Ne demir ne de, çelilksin
Biraz et biraz kemiksin
Gururlanma insanoğlu
Gurur, kibir, nefret, öfke hissiyatsızlaşan yada hissiyatsızlaştırılan bir Dünya'da engelleri aşmak çaba göstermek ve bu nefreti yok etmek için gülmenin ve gülümsemenin ne denli bir gücünün olduğuna inanmalısınız.
Farkına varmak farkında olmak bize bizlere geleceğimizde nasıl bireyler olacağımızın yolunu gösterecektir.
Değer verilmez dürüst insana
Sahte pehlivan dolmuş meydana
Er kalmamış bu bozuk dünyada
Günden güne bozuluyor nesil
Ne desen artık etmiyor tesir
Dünya malına olmuşlar esir
Zer kalmamış bu bozuk dünyada
Hırsız var yok hesaba çekilen
Ne eken var ne de bir ekilen
İhlasla Yüce Hakk'a eğilen
Ser kalmamış bu bozuk dünyada
Aşk, tarih, duygular, yapılanlar, yapılmayanlar, insan olmak, hissettiklerimiz, hissetmediklerimiz bizleri biz yapan davranışlarımız, düşüncelerimiz ben nacizane kendi görüşlerimi siz değerli okurlarımla paylaştım sizlerinde görüşlerinizi bekliyorum.
Yorumlarınızı Bekliyorum.
Edebiyat da Günlük Nedir ve Önemi
Günlüklerde genellikle metinlerin yazıldığı tarihler açıkça belirtilir. Bu yönüyle günlükler anılardan ayrılır. Çünkü anılar günü gününe kaydedilmez, yaşananların üzerinden zaman geçtikten sonra yazılır. Günlükler ise günü gününe yazıldığından daha içten bir anlatıma sahiptir. Anılar genellikle tanınmış veya önemli görevlerde bulunmuş kişiler tarafından yazılırken günlükleri herkes yazabilir. "Günlük" kelimesi eskiden "rûznâme" kelimesi ile karşılanırdı. Günümüzde günlükleri bir araya getiren defter veya kitaplar "günce" olarak da adlandırılmaktadır.
Günlükler kişisel veya edebî günlükler olarak farklı başlıklar altında değerlendirilir. Tanınmış kişilerin veya edebiyatçıların günlükleri aynı zamanda bir belge niteliği taşır. Bu yönüyle günlükler portre, hikâye, anı, belge, tarih yazısı gibi özellikler gösterir. Yayımlanmak amacıyla yazılmasa bile her günlüğün kendine özgü bir kurgusu ve akışı vardır.
Yaşanan, gözlenen veya izlenenler ile yazıda dile getirilenler arasında zaman farkı yoktur. Bu yönüyle gerçekler, yaşananlar değiştirilmeden aktarılır.
Yazar anlatıcının anlatımıyla aktarılan kısa, özlü ve öznel yazılardır.
Günlükler, günü gününe tutuldukları için samimi ve ikna edici bir anlatıma sahiptir.
Günlüklerde konuşma diline yakın, samimi bir dil kullanılır.
Günlükler, yazarın kişiliğini ve görüşlerini yansıtır.
eGünlükler genellikle okuyucu düşünülerek veya yayımlamak amacıyla yazılmaz.
Sanatçılar tarafından yazılan günlüklerin edebî değeri vardır.
Günlüklerde konu sınırlaması yoktur, yazar istediği konuyu ele alıp işleyebilir.
Günlükler genellikle kısa metinlerdir.
Bazı günlükler içerdikleri bilgilerle tarih, biyografi alanları ile anı gibi türler için birer belge değeri taşır.
Günlük türü, Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi'yle birlikle girer ancak edebiyatımızda bu dönemden önce de bu türü andıran çeşitli eserler yazılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde olayların günü gününe tutulduğu "vakayinâme"ler günlükten çok tarih metni özelliği gösterir. Devlet dairelerinde günlük olayların ve gelir giderlerin günü gününe kaydedildiği "rûznâme" defterleri ise resmî evrak niteliği taşır. Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"si tam bir günlük niteliği taşımasa da içerdiği bazı bölümlerle günlük türünün tarihimizdeki ilk örnekleri arasında değerlendirilebilir. Ancak günlüklerin Batı edebiyatındaki biçim ve içeriğiyle Türk edebiyatında yer alması Tanzimat Dönemi'nde gerçekleşir. Direktör Âli Bey'in "Seyahat Jurnali" (1898) adlı gezi günlüğü, Batı'daki günlük türünün özelliklerini kısmen taşıyan bir eserdir. Bu kitabı, şair Nigâr Hanım'ın, yaşadığı dönemde yazdığı ancak 1959'da yayımlanan "Hayatımın Hikâyesi" adlı eseri izler.
Nurullah Ataç'ın 1950'lerde bir gazetede yayımladığı günlükleri, bu türün edebiyatımızda yerleşmesini ve tanınmasını sağlamıştır. Nurullah Ataç, bu yazılarını "günlük" terimi yerine "günce" kavramıyla adlandırır. Ataç'ın günceleri, hem yayımlandıkları dönemde hem de sonrasında edebiyat dünyasında çok okunmuş ve tartışılmıştır.
Türk edebiyatında Oktay Akbal, Salâh Birsel, Oğuz Atay'ın günlükleri ve Cemal Süreya'nın "Günler" adlı eserleri, günlük türünün belli başlı örnekleri arasında yer alır. Bunların yanı sıra, Cemil Meriç, Cahit Zarifoğlu ve Tomris Uyar gibi yazarların günlükleri de hem içeriği hem de edebî nitelikleriyle dikkat çeken eserler arasında yer alır.
Günlük ayrıca romanlarda bir anlatım tekniği olarak da kullanılır. Örneğin Reşat Nuri Güntekin'in "Çalıkuşu" ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Yaban" romanları, günlük biçiminde düzenlenmiştir.
Yorumlarınızı Bekliyorum.
Sevdiğim Bazı Kıssadan Hisseler
Kuş da; “Vallahi benim ne etim lezzetlidir, ne de senin karnını doyurur! Ben sana üç şey öğreteyim, bunlar senin işine beni yemekten daha çok yarar. Bunların birincisini senin elinde iken söyleyeceğim, ikincisini karşıdaki ağaca konunca söyleyeceğim, üçüncüsünü de ilerideki tepeye varınca söyleyeceğim!”
Kuş: “Elinden kaçırdığın şeyler için asla hayıflanma!”
Avcı kuşu elinden bırakır ve ikincisini de söylemesini ister. Kuş ağca konar ve
“Olmayacak bir şeye sakın inanma!” der. Sonra kuş uçup karşı tepeye konar ve şöyle der:
“Ey bahtsız adam! Eğer beni kesmiş olsaydın, kursağımdan her biri
yirmi miskal ağırlığında iki tane inci çıkaracaktın!”
Sana söylediğim ilk iki nasihati unuttun, üçüncüsünü ben sana nasıl söyleyeyim!…
Ben sana,elinden kaçırdığın şeye sakın hayıflanma, olmayacak şeylere sakın ha inanma demedim mi?
Benim etim, kanım ve tüylerim yirmi miskal ağırlığında gelmezken, nasıl olur da kursağımda her biri yirmi miskal ağırlığında iki inci bulunduğuna inanırsın.
Kıssadan hisseler Peygamber Efendimiz zamanından bugüne gelmiş yaşanmış tecrübelerin bir anlatım biçimidir. Herkes kendi kıssasını almalı ve yapılacak yanlışlardan uzak durulmalıdır.
Yorumlarınızı Bekliyorum.
Bir Kahve ve Aşk-ı Muhabbet Edelim.
Kıza bir partide rastlamıştım. Harika biriydi etrafında o kadar çok delikanlı vardı ki ne yapacağını bilmiyordum. Partinin sonuna kadar bekleyip onu bir kahve içmeye davet ettim. Kız parti boyunca dikkatini çekemeyen benim davetime şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak davetimi kabul etti. Hemen köşede şirin bir kafe vardı ve oraya gidip oturduk. Öyle heyecanlıydım ki , kalbimin çarpmasından konuşamıyordum. Bu halim kızın da huzurunu kaçırmıştı ve “Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, birden garsonu çağırdım.
“Bana biraz tuz getirir misiniz” dedim.. “Kahveye koymak için” diyede ekledim. Yan masalardan bile şaşkın yüzler bana baktı. “KAHVEYE TUZ!”. Utançtan o kadar kızarmıştım ki tuzu kahveme döktüm ve içmeye başladım. Meraklı gözlerle bana bakıyor ve “Garip bir ağız tadınız var” dedi.
Bunları söylerken gözlerim nemlenmişti. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evinin düşünen, evini arayan, evini sakınan biri ve ev duygusu olan biri diye düşünmüştü.
Prensesime bir mektup yazdım “Ölümümden sonra aç” diye bir mektup bırakmıştım. Sevgilim KARIM, ağlayarak söyle dediğine emindim. “Sevgilim, bir tanem” diyerek devam ettim. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim. -Tuzlu kahvede- İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken “Tuz” çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanı bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm ama her defasında korkudan vazgeçtim.
Şimdi ölüyüm ve artık korkmam için hiç bir sebep yok ve işte gerçekleri sana anlatıyorum hayatım. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hemde zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herseyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da seni hep sevdim, severek öldüm ve sevmeye devam edeceğim dedim.
Birgün bir yerlerde Lafı açılırsa, Prensesime sorarlarsa “Tuzlu kahve nasıl birşey diye?”, cevabını tahmin etmek o kadar zor olamasa gerek.
Gözleri nemlenerek ÇOK TATLI diyecektir.
Sürçülisan ettiysem affola sağlıcakla kalın değerli okurlarım.
Kahvenizi elinize almanızı ve arkanıza yaslanıp eskilere gidip biraz sohbet ettik umarım beğenmiştrisiniz.
Yorumlarınızı Bekliyorum.
Hoşgeliyorsun 2020!!
Sonuçta insanın, her ne olursa olsun peşinden gittiği ve nihayetinde ulaşmayı istediği şey “sağlık, sevgi ve mutluluk“. Yaşamını devam ettirmek ve mutlu olmak, her insanın arzusu ve hakkı. Dikkat ederseniz, daha zeki, daha varlıklı, daha güçlü vs. olmayı değil, sağlığı, sevgiyi ve mutluluğu, mutlu bir sona varmayı arzuluyoruz.
Bir insan, yaptıklarının toplamıdır.
Bencilliğin gözü perdelidir.
Sevginin olduğu yerde hayat vardır.
Gelecek bugün ne yaptığına bağlıdır…
Mahatma GANDİ
Ne yazık ki o ulaşmayı umduğumuz mutluluğu —yeni yıl dileklerimizin gerçekleşmesi gibi— yaşaması gerekenin biz olduğumuzu, yani kendimizin yaşaması gerektiğini de unutuyoruz. Mutluluk bize “yaşatılacak” sanıyoruz. Mutlu olmayı bilemesek de, mutluluk bir şekilde bize yaşatılacak sanıyoruz. Sanki bir piyango gibi. Taktimle gelecekmiş gibi davranıyoruz.
Mutluluğu istiyorsak, mutlu olmayı ve mutlu yaşamayı öğrenmeliyiz. Çünkü hayatın kuralı bu: Neyi öğrenip yaşarsak, ona ulaşmış oluyoruz. İyilikler istiyorsak, iyiliği öğrenmeli ve yaşamalıyız. Dostluk istiyorsak, dostluğu. Beklemeden, şimdi ve burada.
Mutluluk başımıza konacak ve biz birden bire mutlu bir kişiye dönüşmeyeceğiz! Başımıza ne konarsa konsun, biz hep biziz, hep biz olarak kalacağız. Mutlu olmayı biz kendimize öğretmeli, seçimlerimizi ona göre yapmalıyız. Mutluluğu içimizde yaşatacak şekilde yaşama olumlu ve yapıcı bir gözle bakmalıyız.
Zenginlik veya güç gibi şeyler bizim dışımızdaki varlıklara bağlı, onlarla ölçülen şeyler. Fakat mutluluk öyle değil, kendi içimizde yaşadığımız bir durum; dışsal etkenlerde değil, kaynağı içimizde olan bir durum.
Göze gözün de kötülükleri durduracağını umanlar var. Fakat hayatın böyle işlemediğini çok net görüyoruz: Mağduriyetlerden yaratılan mağduriyetler yalnızca rövanşizmi tırmandırıyor ve sonuçta olumsuz duygularla olumsuzluklar artıyor. Bunları birkaç güzel söz olsun diye yazmıyorum. Şikâyet ettiğimiz şeylerden neden şikâyet eder duruma geldiğimizi görelim diye yazıyorum. Biz hiç katkıda bulunmasak da hep güzel bir yaşama sahip olacağımız yanılgısından kurtulmalıyız. Yaşam, kurallarına göre işliyor: Ne ekersen onu biçiyorsun.
Her sene yeni umutlar, yeni ümitler, yeni dualar ederiz gelen sene bize uğur getirsin diye ama dönüp giden senenin neler götürdüğünü düşünmek istemeyiz sizleri biraz düşündürmek birazda yeni yıl hakkındaki düşüncelerimi paylaştım.
Yorumlarınızı Bekliyorum.